Ölüm üzerine can sıkıcı serbest düşünceler

--

Muhtemelen en fazla 2 gün içinde hepiniz zaten etkisinden kurtulacaksınız. Kötü bir anı olarak kalacak sadece, sonra da tamamen unutacaksınız. Bunu şimdiden bilmeniz ne işe yarar? Aşkın bir hormonsal süreç, yaşamanın anlamsız bir programlanma, inşa edilen her şeyin bir illüzyon olduğunu biliyoruz. Sonuç nedir? Hâlâ duygularımıza kapılıyoruz, hâlâ yaşıyoruz, hâlâ illüzyonlara bağlanıyoruz. Farkındalık, duygularınıza kapılmanızı engellemiyor. Bilmiyorum. Olsun.
------

Herhangi bir durumda pes etmenin koşulu nedir? Dayanılmazlığın nesnel bir sınırı var mı?
-----

Düşününce !ntiharın kurtuluş olduğu fikri epey iyimser. Cioran da öyle diyor. Empirik veri için eylemi gerçekleştirmeniz gerekir -biyolojik yazılımınıza karşı tam aksi yönde bir inanç, istenç, coşku uyandırmak. Gerçekten haddinden fazla bir bağlanmadır belki de. Sonuç? Başarılı ya da başarısızlık önemsiz artık; iyimserliğinizi kaybettiniz.
------

Nesne ilişkilerinden tamamen soyutlanmak; fiziksel olmasa bile zihinsel bir ölüme, hiç değilse çürümeye yol açacaktır -ki bu da muhtemelen fiziksel sonuçlar taşır. İnsanlar, az ya da çok, istemesem ve bundan rahatsız olsam bile, benle nesne ilişkisi kurmuş durumdalar. En fazla 5 güne unutulacağımdan bahsetmiştim; soruyorum, bu, yani sürenin farazi kısalığı -hiç de kısa hissettirmeyecek bir kısalık, bu süreci başkalarına yaşatmayı meşrulaştırır mı? Basitleştirmek gerekirse; !ntihar, gerçekten bencil bir eylem midir?

Öncelikleriniz, bu soruya vereceğiniz öznel cevabı değiştirecektir. Kendiliğiniz, her ne kadar önemliliği açısından en kuvvetli illüzyon olsa bile, tam anlamıyla algıladığınız, en azından öyle olduğuna inandığınız, tek şeydir. "Algıyorsunuz, öyleyse delirmemek adına buna devam etmeli." Bu demektir ki, kıyas düzleminizde en önemli olan öncelik kendiliğinizdir. Peki bu, diğer öncelikleri ne kadar önemsizleştirir? Kendiliğiniz, tam olarak algıyamadığınız başka şeylerin varlığına kıyasla önem kazanabildiğine ve onlar sayesinde değişip geliştiğine, nesne ilişkisi olmayan insana değindik, göre, "biricikliğiniz" hiç de sandığınız gibi değildir.

Bunlarla nereye varıyoruz? Albert Caraco, annesi ve babasının ölümünden sonra !ntihar etti. Halihazırda yeterince kötü olan bir durumu, en azından bazı kişiler için, daha da kötüleştirmek istemiyordu. Kendi açımdan, sevdiğim insan sayısı epey düşük. Başkalarının kıyas düzlemlerinde nerede olduğumu bilmemekle beraber, bana bir derece önemlilik atfedildiğini görebiliyorum. Caraco gibi, başkalarının içinde bulunduğu durumu zehir etmeyi hak görmüyorum kendimde. Burada büyük bir çatışma var: Birisi veya birileri adına, ne kadar acıya dayanabilirsiniz? Pes etmek için nesnel bir sınır var mı diye sormuştum zaten, burada tekrar ediyorum aynısını. Her şeye karşın, şimdilik buralardayım. Hâlâ bok gibi hissediyorum, hâlâ bu boktanlıktan kurtulmanın tek bir çözümü olduğunu düşünüyorum. Yine de, bekleyeceğim bir süre. Hatırlanmak istemiyorum.

-----
Herhangi bir kişi -bu herhangi kişi sosyal medyadan ise özellikle- sandığınız kadar hayatınıza dahil değil; kriz anında yoğunlaşan duygularınız, grup içgüdüsüyle hareket etmenizi ve eylemi engelleme istenciyle dolup taşmanızı tetikliyor sadece. Halbuki gruba o kadar da dahil değildi o kişi. Unutacaksınız. Ölümü, onu ölümsüzleştirecek kadar önemli değildi. Yaşamı da.

Kurulan her sosyal bağ ve bu sosyal bağın kuvvetlenip bir derece sürekli hale gelmesi, eylemi biraz daha zorlaştırıyor -hem özne için hem bağ kurulan nesne kişiler açısından. Üstelik bu tam anlamıyla geri döndürülebilir değil. En fazla ne kadar izole kalabilir ki? Yoksa en başta mı hata yapıldı? Bu izolasyon denemesi başarılı olsa bile, bir sonraki aşama eylem mi olacaktır yoksa izolasyonun terk edilmesi mi? Aşamaların çoğalması ve bu aşamalarda geçirilen süre zorluk oluşturuyor. Her şey oldu bittiye getirilmeli. Hızlı. Aniden. İçgüdülerinden hızlı davranmak zor ama şaşırtmak mümkün.
-----
Çok kabaymış gibi hissediyor. Ona yardım etmek isteyen insanlara böyle mi yaklaşmalı? E haklı olarak soruyor: Yardım mı? Ne konuda? Yaşamın sürdürülmesine dair önkabulü bu kadar farklıyken nasıl olur da kibar kalınabilir? Üslubunu değiştirebilir belki... İki radikalin birbirine çarpmasını ne kadar hafifletirdi ki bu? Ha bir de, neden yardım etmek istiyorlar? Bunu konuşmadı mı?
-----
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eskiden kötüydü, şimdi daha kötüye ilerliyor. Nostalji çok büyük bir illüzyon. Ölüm istenci bedenimi sarmalıyor. Ele geçirdi beni. Her varlığın, bütün evrenin tek bir rotası var. Yok olacaklar. Ardından tekrar var olacaklar. Acı sonsuz bir döngü. Yaşam cehennemin ta kendisi -acının tahakkümü. Cehennemin yıkılışı ise bilincin kaybı Döngüsel evren modeli. Evren, kendisinden önceki evrenin çöküşü ile var oluyor. Buna biri sebep oluyorsa kesinlikle iyi bir niyeti olmadığı açık. Demiurgos’un gırtlağına yapışacağım.

Öleceğim günü bilseydim daha rahat bir yaşamım olurdu. Aksi bir durum; insan içgüdüsel olarak ölümden kaçar. Çoğunlukla farkında bile olmadığı bu kaçış, insanın ölümü unutmasına dahi sebep olur. Yaşamı boyunca öleceğini düşünmek pek de sağlıklı değil ve bunu bildiğini varsayıyorum. Ölmek isteyen biri için ölümün istemsizce soyutlaşması -ölmek istiyorum, ölecek miyim? Ne zaman öleceğim?- hali ise tam bir felaket. Halihazırda kavranması güç bir oluş hali, zihinden giderek uzaklaşıyor. Öleceği günü bilmek, öleceğini de bilmektir. Bir tür randevudur bu, bu randevuyu ekme seçeneğine sahip değilsiniz. Bu bakımdan rahat hissederdi ölmek isteyen kişi. Geriye sadece akışı sonuna kadar hissedeceği bir süreç kalır. Görelilik; bu akışın hızlı geçip geçmeyeceği yine ona bağlı.
----
Neden diye sorulunca sunacak bir şey göremiyor olmak epey absürt. İnsanları ölüm fikirlerine sürükleyen bazı olaylar veya durumlar olur. Travmatik sebepler, genel gidişatın üzerine bir umutsuzluk, yalnızlık... Kendine bakınca bunlardan herhangi birini göremeyen kişi -hislerinini temellendiremeyen kişi, doğal olarak aşacak bir sorununun da olmadığı fikrine kapılır. Aşılacak bir sorun varsa bile o kadar soyuttur ki, farkına varılması, en azından tek başına, mümkün değildir. Ancak ve ancak tahmin yürütülebilir, sağlıklı bir neden sonuç ilişkisi epey uzaktadır.

Halbuki sorun gözlerinin önünde: Yaşıyor olmak. Yaşam, en muhteşem halinde bile, bir seviyede dayanılmazlıklar içerir. Bu dayanılmazlıklar somut ise âlâ, aşılabilir veya buna inanılabilir; tam tersi, yani yukarıda bahsedildiği gibi soyut -bu bağlamda yaşamın ta kendisi ise yapılacak bir şey yoktur. Belli ki, kendini kandırma mekanizmaları çökmüştür bu kişinin. Yaşıyor olmak, daha spesifik bir "neden?"e ihtiyaç duymadan dahanılmaz ve acı vericidir: Nedense bu, sebepsizlik halinden cok daha absürt gelir kulağa. Bilmiyorum demek, yaşamanın kendisinden gelen kötülüğünden bahsetmekten çok daha akıl kârıymış gibi algılanır. Ümitsizlik sarıp sarmalar kişiyi. Tek iyimserlik, !ntiharın ta kendisi oluverir.
----
Bilirkişi olmaktan hoşnut değilim.
----
Sonuna kadar götürmek mi? Dilbilimsel zırvalık. Sonun ne zaman geleceği belli değil. Sanki belirli bir nokta zaman varmış gibi gelecekte, o ise olması gerekeni bozmuş. Halbuki sonun ne zaman geleceğini seçmekten başka bir şey yapmadı. Erkenden bitirmek de, müdahelesiz kalmak da sonuna kadar gitmektir. Konumu ve hızı değişken bir an. Öyleyse; sonu, kendime yaklaştırıyorum.

--

--

Doç. Dr. Araştırmanı Öneririm

Yıllarını kronik can sıkıntısıyla geçiren (18) birinin cansıkıntıgüdümsel fikirleridir. Derin olayazan bir not defteri. Başka havalı kelime bilmiyorum