Uyumluluk ve Uyumsuzluk: Çığır Açacak Bir Mizah Kuramı Denemesi
--
Cinsellik içeren şakalara neden güldüğümüzü incelediğim yazıda, ihlallerden ve eşiklerden kısaca bahsetmiştim. Şimdi, bu fikir üzerine daha ayrıntılı çalışacağım.
Birinci kısım: Uyumsuzluğun ihlal noktaları
Arthur Koestler, “Mizah Yaratma Eylemi” adlı kitabında, bu eşiğin farklılığa şöyle değinir:
“Buzlu kaldırımda ayağı kayıp düşen şişman bir adam, bakanın tutumunda kötü niyetin ya da acımanın baskın olmasına göre gülünç olabilir ya da acıma duygusu uyandırabilir: duygusuzlaşmış bir öğrenci gülecektir bu sahneye, oysa duygusal bir yaşlı kadının gözü yaşarabilir. Ama bu iki tutumun arasında, kaza yerinden geçmekte olan doktorun duygusal açıdan dengeli tutumu vardır: doktor da hem eğlenebilir hem de acıma duyabilir ama onun asıl üstünde duracağı şey, yaralanmanın derecesidir. Böylece kaza kurbanı, üçlüde yer alan sütunların herhangi birine oturtulabilir. Saplantılarına küçümseyerek değil de ruhsal nedenlerine inerek bakmaya ilgi duyarsam, Don Kişot’un gülünçlükten şaşırtıcılığa doğru yavaş yavaş değiştiğini görürüm; bunu, mesafeli bir merak duymak yerine kendimi onunla içten özdeşleştirerek yaparsam -yel değirmenlerine karşı savaş açan üzgün şövalyeyi silah arkadaşım olarak görürsem- trajik bir kişi olur Don Kişot. Kaba güldürüde her zaman karşımıza çıkan kişiler -boynuzlu koca, cimri, kekeme, kambur, yabancı- değişik akıl yaşı, kültür ve ruh durumundaki seyirciler de yarattıkları değişik duygusal durumlara göre gülünç, zihinsel bakımdan zorlayıcı ya da trajik kişiler olabilirler.”
Kitabın devamında da genel olarak ele aldığı üzere, gülmenin oluşmasına dair temel tezi şudur:
“Bir fikrin ya da olayın, genelde bir arada düşünülemeyen iki kalıpla birdenbire bağlanması, anlatı ya da anlam akışı gereken duygusal gerilimi taşıyorsa, gülünç bir etki yaratır.”
Buradan çıkarabileceğimiz sonuç; sınır çizginiz nerede olursa olsun, bunun ancak ve ancak uyumsuz bir durumla aşılabilecek olmasıdır. Ben öyle düşünmüyorum, bunu da burada anlatmaya çalışacağım. Önce Koestler’in kitabında gördüğüm şekilde şakayı açıklamak için grafik kullanacağım:
Burada basit bir şekilde uyumsuzluk üzerinden ortaya çıkan gülmeyi görüyoruz. Gülmenin ötesindeki çizgi, Koestler’in örneğinden devam edersek, öğrencimizin gülme eylemini yardım veya üzülme eyleminden daha önde tuttuğunu göstermek amaçlı orada. Bir doktor için ise durum şu olacaktır:
Kaza kurbanımızı gören bir doktorda ise doğal olarak yardım etme hissi, gülme eyleminden daha öncelikli bir hal alır. Yaşlı kadını da çizerek uzatmayacağım. Burada anlatılmak istenen, önceliklerinizin sizin uyumsuzluğa karşı vereceğiniz tepkiyi belirliyor olmasıdır. Bu önceliklerin neden öncelik olduğu veya herhangi birinin neden diğerlerinden daha öncelikli olduğunu uzun uzun incelemeyeceğim; bu oldukça komplike bir sosyoloji konusu. Burada, John Morreall’in “Gülmeyi Ciddiye Almak” adlı kitabından alıntılar yapmak yerinde olacaktır:
“5. Bölümde gördüğümüz gibi, psikolojik bir değişimden zevk alabilmemiz için ve bir şeye gülebilmemiz için, acil günlük ihtiyaçlarımızın giderilmiş olması gerekmektedir. (…) Gerçekten, gerçek yaşamda ya da bir filmde, buzdolabında özellikle başka birisinin yılan bulmasını komik buluruz (film daha iyidir çünkü daha güvenlidir), ama kobra yılanını dolapta bulan biz olursak, bu uyumsuz durumun komik olması bizi eğlendirmez. Gülmek yerine korkar, kapağı çarpıp kaçarız. Sonra, yılan evi terk ettiğinde, olaya zaman uzaklığı içinde bir seyircinin gözüyle bakıp komik bulabiliriz. Gerçekten de eski dostların en çok güldüğü anılan, yaşarken onlara zor gelen olaylardır. (…) Belli bir kültürden olan yetişkinlerin belli bir dönemde neleri komik bulduğu değişebilir. Bir insanın eğitim düzeyi, sosyal sınıfı, mesleği ve cinsiyeti değişiklik yaratabilir. Özellikle bir yemekten sonra konuşma yapan akademisyenler, öğretim üyelerinin bir arada olduğu bir toplantıda iyi giden bir esprinin, işçi birliği toplantısında iyi gitmeyeceğini bilirler. New Yorker ile National Enquirer dergilerinin karikatürleri arasında dikkat çekici bir fark vardır. Hatta her bireyin kendi bakış açısına ve kişiliğine göre komik bulduğu şeyler bile farklılık gösterir. Bir insanın espri anlayışını etkileyen değişik etmenlerin tümünü araştırmak için, elimizde olandan daha fazla deneysel veriye ihtiyacımız vardır. Bizim burada verdiğimiz ayrıntılar, temelde anlatmak istediğimizi kanıtlamak için yeterli olmak zorundadır. Çünkü, bir insanın tuhaf bulmadığı şey, o insanın tuhaf bulduğu şeye ve son olarak da deneyimleri sonucu geliştirdiği kavrayışa ilişkin kalıplara bağlıdır. (…) Eğer başka bir gezegenden gelen bir yaratık, bizim komik olarak nitelendirdiğimiz herhangi bir durumla karşılaşsa, deneyimleri arasında benzer bir durum yoksa, üstelik bu durumun nasıl gerçekleşebileceğine ilişkin bir beklentisi ve nasıl sınıflanabileceğine ilişkin bir ölçütü yoksa, durumu komik bulmayacaktır. Böyle bir beklentisi olmadığından, ziyaretçi, komik durumu, genellikle çok temel bir sebeple “gülünç” bulacaktır, çünkü tüm bunlar onun için yenidir ve bu nedenle onda yalnızca şaşkınlık yaratırlar.”
İkinci kısım: Uyumsuzluktan doğan uyumluluk
Şimdi en başta bahsettiğim katılmadığım noktaya gelelim. Gülme eylemi, her zaman uyumsuz bir ihlalden ortaya çıkmak zorunda değildir. John Morreall, uyumsuzluğun giderek etkisini kaybettiğini, yani aynı şakaya tekrar tekrar gülmenin, en azından aynı derecede, mümkün olmadığını öne sürer. Hatta, bir şakacının şakayı yaparken gülmüyor oluşunun sebebini, şakanın onun zihninde uyumlu olması; hedef kitlenin ise bunla bir anda karşılaşıp uyumsuzluğa maruz kalarak gülmesi olarak açıklar:
“Mizahta aniliğin önemine ilişkin bir başka ilginç durum da genellikle espriyi yapan kişinin kendisinin buna gülmemesidir. Örneğin herkesi güldüren espriler yapan insanlar yüzlerinin ciddiyetlerini hiç bozmazlar. Komediler yazan bir yazar da komik ögeleri bir araya getirirken hiç eğlenmez. Bunun nedeni, mizah yazarının espriyi yaratırken, tıpkı tuvalini boyamaya hazırlanan ressam gibi, bildiği kalıplan kullanarak hazırcevaplığa dayanan yorumlar ve uyumsuz durumları bir araya getirmesidir.
Bu hazırcevaplığa dayanan ifadeler dile getirildiğinde ya da komedideki bir sahne oynandığında seyirci oltaya takılacak ve gülecektir. Ama, bir araya getirilen ifadelerin, esprinin yaratıcısı için, ani bir tarafı yoktur, bu yüzden o oltaya takılmaz, çünkü bu durumu kendisi oluşturmuştur. Ama doğal olarak, bu süreç her zaman böyle işlemez. Bazen bir komedyenin aklına komik bir şey aniden gelir ve bunu hemen seyirciye sunar. Böyle bir durumda, o da seyirci kadar güler. (…) Gülme için aniliğin gerekli olduğunun bir başka kanıtı da bir esprinin insanlar üzerinde tek bir kez etki yapmasıdır. Bir ikinci kez duyduğumuzda “vuruş anı” bizi etkisi altına almaz, en azından üzerimizde ilk kez duyduğumuzdaki etkiyi bırakmaz.”
Gerçekten öyle mi? Ben, uyumsuzluğun uyumlu bir duruma dönüşerek yine aynı görevi görebileceğini düşünüyorum. Bunu için sunacağım örnek; “Inside Joke” kavramıdır.
Önce bir Google sözlükten anlamına bakalım:
“A joke that is understood or appreciated by only a small group of people.”
Cambridge de hemen hemen aynısını söylüyor:
“A private joke that can only be understood by a limited group of people who have a special knowledge of something that is referred to in the joke.”
Yani basit anlatımıyla, inside joke ya da in-joke, arkadaş grubunuz ile aranızda yapıp eğlendiğiniz şakalara anlamına gelir. Bu şakalar, sosyal ilişkileriniz yoluyla, -uyumsuz veya uyumlu olmasından bağımsız bir şekilde- sadece sizin anlayabileceğiniz yollarla ve bağlamlarla ortaya çıktığından, dışarıdan bakan biri neye güldüğünüzü büyük ihtimal anlamayacaktır. Halbuki alt metni bilen arkadaş grubu, şakaya her zaman yapıldığı ilk gün gibi gülebilir haldedir. Bu şakanın sürekli yapılıyor olması bir noktada şakayı tahmin edilebilir bir hale getirecektir; birbirini yeterince iyi tanıyan ve mizah anlayışlarına hâkim olan iki kişiyi düşünün. Arkadaşınızın yapacağı şakayı, söyleyeceği sözü tahmin ettiğiniz anlar olmuştur sanıyorum. Bu tahmin edilebilirlik, uyumluluk anlamına gelir ancak dediğimiz gibi şaka etkisini kaybetmez; aksine, uyumsuzluğa maruz kalan arkadaş dışındaki kişiler, asıl gülmeyen konumundadır. Bunu da bir tabloyla gösterirsek daha iyi pekişecektir:
Bu da dış bakış:
Bir ekleme; bu uyumdan doğan gülmenin sadece in-joke olmasına gerek yok. Daha önce ele aldığım “31”, gayet tahmin edilebilir bir şaka olmasına rağmen hala etkisini koruyor. Kitleler, 31’e gülüyor.
Bu kadardı, -çığır açan mizah kuramı geliştirme denemesi; bence başarılı oldu. İyi forumlar.